ÖĞRETMEN ama bu torpaqlarda MÜELLİMELİKDİR vazifem...






27 Aralık 2010 Pazartesi

İSTANBUL HATIRASI...


Ahmet Ümit'in son kitabını okumak Aralık'da şükür nasip oldu. Yazın okumakdı niyetimiz lakin gezip tozup diğer önceliklerimi okumakdan ancak fırsat bulabildik...
Kitap eleştirisi falan değil niyetim bir balık kadar zayıf olan zihnimde kalanları buraya kazıyıp hafızam formatlanmadan bişeyler bırakmak...
Ahmet Ümit'i çok seven polisiyelerinin müptelası olan paranoyak bir okur olarak yazalım bakalım neler dökülecek eteğimizden...
Ümit'in Bab-ı Esrar,Beyoğlu Rapsodisi ve Kavim adlı kitapları benim favorilerimdir.Ne yalan söyliyeyim bu kitap sıralamayı değiştirir diye düşündüm. Ama tadı o kadar yavandı ki. Kitap öyle yavaş gitti ki... Bir ara bu kitap Ümit'in mi yahu deyip inceledim...
İçeriğindeki İstanbul Tarih bilgisiyle sizi fazlasıyla doyurduğundan dolayı kitap yarıda sönüp kalıyor. Siz bir de üstüne üstlük katili buldunuz zannediyorsunuz. Ama Agatha'dan hatırlayacağımız gibi asla katili tahmin edemeyecek duruma getirirdi Ümit. Bu kitap tamam bizi ters köşe etti ama sonuçta tahmin ettirdi. Ben gibi en avam bir okur bile tahmin yürüttüyse herkes yürütürdü...
Tarih bilgisi doyurdu dedik doygunluğun fazla gelmesinden dolayı 500 küsur sayfalık kitapta artık sayfa yemeler başladı... Hele Evgeniayla olan akşamlar rakı balık dost üçlemeleri fazlasıyla eee anladık teranameleriyle geçti... O geçen süreye hiçbir gizem farklılık ya da okurun farkındalığını çekecek bir şey konmamıştı...
Polisiyede herkesten şüphelenmez miyiz?En azından Agatha, Ümit-okuyamasam da Serbes- bunu sağlaıyordu. Ama Ümit bu sefer son 20 sayfada aklımızı başımıza getirdi ve elde tel tel dökülen kitabı canlandırdı.
Kurgu açısından son bölümde kopukluk var. Kopuklukdan kastımız oldu bittiye getirilmiş bir hava var. İstanbul hakkında öğrenilen çoğu şey havada kaldı. Tarih sevmeyen bi okur sonunda kahrolabilir...
Velhasıl kelam. İstanbul Hatırası Ahmet Ümit'e yeni başlayanlar için iyi olmayabilir. Ümit macerası başladığı gibi bitebilir...
Listemde yerim değişmedi. Ümit sıralamamda İ.H. sonda...

26 Aralık 2010 Pazar

YAZMALIYIM....


Gurbeti yazmalıyım... Yazmalıyım...
Ama yazamıyorum...
Yarışma var öğretmenler arasında gurbet konulu...
Yok mu acaba gurbet hissi diyecem,ama özlem burkuyor her an yüreğimi
Hasret yok diyecem ama vatanımın vuslatı süslüyor rüyalarımı...
....
Bakalım... Deneyeceğim...

22 Aralık 2010 Çarşamba

Hastalik...


Ah şu eller gurbet eller deyu bir türkü tutturur dilim ama öyle her an değil. Çoook nadir anlarda tekrarlar dilim bu parçayı. işte yine o nadir anlardan biri ANNE!
Ne çok zaman oldu senin yanında hastalanmayalı. Ne çok vakit geçti sana nazlanmayalı. Çoktandır iğne için peşimden koşanım yok. Akşamları neden bu kıza iyi bakmadınız diyen babam yok! Nice vakittir doktora sürüyerek götürenim yok. İstemeyip ayak dirediğimde arka çıkan bir babam yok. Kaç vakittir kendi kendimeyim işte. Yok ANNEM sen gibi kimsem yok!
Bu hastalık anlarında faranjit değil boğazımı düğümleyen senin şefkatinden yoksunluk düğüm düğüm oldu işte şu dar geçitte.. Gözyaşlarım yine tufan duygularım sel oldu bak yine...
İşte hastayım be anne. Bakmadım bakamadım ki yine kendime... Sen gibi soranım da yok ki burda. Kendi kendime kızıp içiyorum o acı otları, baldıranları...
Gözyaşlarım yine misafir bu gece... Senden uzaklık gurbeti hissettiriyor anne!

19 Aralık 2010 Pazar

DENİZDE K'ARARTİ VAR&BEN ÖZLEDİM YARUMİ






Denizde k'ararti var bu gelen k'ayik midur
Ben ozledum yarumi ağlasam ayip midur

Oy dumanlar dumanlar hep dağlari sardunuz
Yureğumun derdini bilsenuz ağlardunuz

K'arardi K'aradeniz taşti bu yana taşti
Haber verun yarume gyozlerum doldi taşti

Gemi mil ilen olur sevda dil ilen olur
Guzeller çok var ama meyil birine olur

http://fizy.com/#s/1itwv8
ideolojiler bizi ayırsa da, rüyalar ve dertler biraraya getirir.
Eugene Ionesco [1909 - 1994]

15 Aralık 2010 Çarşamba

EFKAR ÜZERİNE...


Yazılacak şey değil belki de efkar. Kim anlatabilir ki efkarını. Efkarı hasıl eden kaynağı. Öyle bir rüzgar gibi serpilir yüzümüze ve bir iz bırakır ansızın. Biz de onu anlama ve anlamlandırma çabası içinde debelenir dururuz.
Bazen kayboluruz o efkar içinde bazen de Hakimmiş gibi her şeye görmeyiz onu başımızdan savarız...
Efkar kabz olup düşer bahtımıza. Bize düşen rahmet damlalarına el açıp,gönül açıp, bir adım yaklaşıp merhametiyle yıkanmaktır... Deryayı gösteren Sultana çölden seslenmek boş yere efkarlanmak değil dertlenmek!Çölün farkına varıp da deryaya bir adım yaklaşmaktır efkarı dindirmek.
Simurg u hudud gösteren Hüdhüdler var etrafta... Ama sen Bülbül edasıyla aynı şeyleri anlatmaktasın. Güle vurgunum der ama hakiki cemalin yansımasına kanarsın... Ne zamana kadar hala kendini aldatacaksın?Ve daha kaç zaman efkarını gaflet uykunla bastıracaksın? BASTa çıkma bastırarak olmaz ki?
Aradıkların aslında çoktandır bulduklarında gizliyken sen hala doyumsuz nefsinin peşinde mecnun olup durursun. İşte bu bulamamışsın hissiyle seni dehlizlerin en derininde bırakır ve bulduklarından uzaklaştırır...
Sen bülbülsün doğru hala Hüdhüd'ün haykırışlarını anlamadın. Kendi dar pencerenden hayatı bu sandın. Yalnız gülden ibaret sandın! Aç gözlerini uyandır basiretini...
Şimdilerde düştükleri kuyulardan kaçırdıklarına ağlayanların iniltileri gelmekte...
şimdilerde bataklıklarda kaybolup da kaybının hala farkında olmayan körler görünmekte...
Şimdilerde nefsinin sesinden gayrısını duymayan sağırlar hissedilmekte...
Şimdilerde geçen zamanla kendini de zaman kaybına uğratan bir nesil yetişmekte ve sözde yetişen nesil bir aşınma içinde...
Peki sen hala EFKARINA ne masiva anlamları yükleme çabasındasın?
Niye bulduklarınla nefsini inandırmaya çalışmaktasın?
Sana efkarı veren ZAT bast a O'na olan aşkınla ermeni, vuslata O'nunla bilmeni istiyor.

Bülbül aldandı da gül de kaldı. Hayatı Gül e hasret, Gül'e gurbet kaldı. Varlığını ah'ından, gülün cemalinden ibaret sandı... Ufku Gül kadardı...
Uyan artık ne olur uyan!!O'nun hasretiyle uyan!EFKAR ını gör de O'na dayan Rabbine dayan!...

9 Aralık 2010 Perşembe

AFRİKA...



Sen gönlümde hiç tükenmeyen bir sevdasın
Sen benim ilk hülyamsın
Tüm çıkan yollara rağmen
Sen geçmek istediğim sarp geçitsin

Kara talihin teninden mi?
Yoksa toprağını kirletenlerden mi?
Kokun miskü amberdi bu körpe yüreğe
Hayalin cennet nüma bir mekan

Sen benim çocukluğumdan gençliğime
Sen benim kendimden geçmişliğime
Sen benim tüm evrelerimde
Değişmeyen tek vuslatımsın...

Hayal değil biliyorum bir gün olacak buluşma
Biliyorum geleceğim bir gün toprağına...

Bu hülyaların tohumunu ekenlerin yaptıklarının devamı için
Bekası için..

Bekliyorum bekleyeceğim...

8 Aralık 2010 Çarşamba

ROLLER...


Hayatta bazi kelimeler vardir içi doldurulmadan bir anlamı olmayan. İçinin doldurulması gereken doldurulmadan bir mana ifade etmeyen etmediği gibi boşlukta menfi tesir eden... Hayatımızın birer mihenk taşıdır onlar... Onlarla büyürüz onları modelleyerek kişiliğimizi benliğimizi oturturuz. Ya da onlar yüzünden hiçbir şey oluruz. Bir hiç oluruz. Bir Oblomov bir Raif Bey oluruz. –mış gibi yaşayan birer oyuncu oluruz. Rolünü benimseyememiş hayatla barışamamış birer figürandan öteye gitmez yaptıklarımız....
Annelik,babalık,kardeşlik,ABLALIK,AĞABEYLİK... Bu kelimeler hayattır, yaşamdır. Tükenmeyen bitmeyen birer döngüdür. Ama bu yaşamları bitiren nefrete dönüştüren dünya sahnesinde oynamayı beceremeyen figüranlardır...
Şimdilerde kabza iten beni bu figüranlar oldu. Oyunumu çok iyi oynamamdan çok iyi bir oyuncu olmamdan mı kaynaklanıyor bu his hayır..! Belki ben de oynayamıyorum belki ben de beceremiyorum. Ama Kader-i İlahinin bir tecellisi olarak çıktığım sahnemde rolümü sahiplendim. Kabullendim. Diğer oyuncuları sevdim. Ve bu sahnede bana verilen rolü hayatım bildim... (inşallah)
Ne yapmalı bu rolünü benimseyememişlere ne yapmalı... En azından çırpınan insanlara engel olmamaları temsil ettikleri hareket için onun temsili için rollerini benimseyebilmeleri için ne yapmalı...
Bane ne?diyemem ki... Onlar benim sahne yoldaşlarım. Onlarsız bu yaşam solar ki...
Onlara nasıl anlatmalı. Verilen NİTELİKLERİMİZin içini dolmamız gerektiği, doldurmazsak nelere mal olabileceğimizi nasıl anlatmalı... Ne yapmalı,nasıl içinden çıkmalı...
Birşeyler yapmazsam ben de bir figüran olurum bu hayat sahnesinde. İçi boşaltılmış bir öğretmen olurum. Ben de bana ne dersem vesile olanlardan değil sebep olanlardan olacağım...

Figüranlardan yoruldum...
Kendini kandırmışlardan yoruldum...
Kendi karanlığı yetmezmiş gibi etrafını karartanlardan yoruldum...

Ve korktum Rabbim çoook korktum.Karanlığı gördüm de korktum... Bilmiyorum bu defa karanlığı benliğimde mi hissetmemden bu korkum. Defalarca girdiğim karanlık değil bu.Belki de figüranım da farkatmemden mi bu kabzım...

Rabbim bir figüranmışsam şimdiye kadar, SEN affeyle SEN rahmetinle kapında hakiki KUL kıtmir eyle...
Rabbim yolumu şaşırıp da farkında değilmişsem SEN bir an önce hidayet yolunda eyle...
Rabbbim samimi değilsem ne olur Samimi, basiretli, sadık, ihlaslı kullarından rolüne sahip çıkanlardan eyle...
Facirlerden isem bu yolda ne olur Ya RAB müttakilerden eyle...
Ve Rabbim eleğin tüm şiddetine rağmen bu kalburda kalabilmeyi direnebilmeyi nasip eyle...

4 Aralık 2010 Cumartesi

Haydi BİSMİLLAH

Rabbim iradesizliğimi külli iradene dilekçe ettim... Sen TERBİYE edicisin ne olur şu kıtmiri de terbiye et....

2 Aralık 2010 Perşembe

GEMİLERİ YAKMAK!


Dönüşü olduktan sonra hangi gidişler kutsaldır ki?!
Dönüşü olmayan bir yola çıkmak cesaret ister.
Kahraman odur ki geldiği yoladaki izleri siler
Gemileri yakmak değil mesele.
Gemileri tahayyül bile etmeden o yola çıkmak.
Bekleyenleri unutmak
Karşılayanlara vurulmak

Hangi gidişe kutsal deriz ki
Dönüş vaktini vuslat bildikten sonra
Hangi sıla bize vuslat ki mukaddes diyelim ona!
Hangi gurbet kurbeti yakalattı ki bize
Zahirde gurbet olup,batında nefis doyurduktan sonra

Kutsi odur ki muhacir olduğu toprakta Ensarlaşsın!
Cahit odur ki, himmetini ömrüyle versin!
........
Verdim Ya Rab. Himmetimi verdim!
Ama hala bıraktıklarımın özlemi büküyor yüreğimi,sinemi...