ÖĞRETMEN ama bu torpaqlarda MÜELLİMELİKDİR vazifem...






30 Ocak 2011 Pazar

Özdemir Asaf'tan Karışık Dizeler

-Benimle ömür geçer mi ki !..Dedim. Senle geçirmeye ömür yeter mi ?..Dedi. İşte bu bana bir ömür yetti...

İnsanın büyüdükçe mi artıyor dertleri? Yoksa insan, büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?

'Dünyanın nüfusu ikiye bölünüyor,
Yarısı sen oluyorsun, yarısı ben..
Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz.
Kimseye sezdirmeden.'


Gelmedin önemli değil, ama gelseydin; önemli olurdu..

İnsanlar gelmeleriyle yalnızlıklarını dağıtanları severler, gitmeleriyle kendilerini yalnız bırakanlara aşık olurlar...

Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.

-Kendi bahçesinde dal olamayanın biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor


-Ama ben en çok şeyi en kısa zamanda sana söyledim...Yalnız sana...


Meğer ben ŞAİR okumamışım da ondan şiir sevmiyormuşum..
SEVMEYE başladım..

27 Ocak 2011 Perşembe

Hayırlısı...


Bir basta gebeyiz elbet
Ama bu kabz bizi uzaklaştırmasın Hak tan
Kabz bast sahiline ulaşmazsa
Kurbiyette yakınlaşılmazsa..

Kabz çetrafilleşir..
Vesilelikten sebepliğe geçer
Boynunda ilmik
Ayağında çamur
Ruhunda kara bir leke olur...

Tut uzanan elleri
Sana açılan kapıları gör
Ve uyan en derin uykundan..

24 Ocak 2011 Pazartesi

Olric düştü yadıma...


-Yağmur yağıyor Olric. Islanıyor etraf, ağlasak kimse anlamaz değil mi?
-Anlamaz efendimiz...…


-Tut ki güneş açtı.. papatyalardan taç yapar mı saçlarımıza?
- Bilinmez efendimiz...
- Yıldız kaydığında diler mi bizimle olmayı?
- Sanmam efendimiz...
- Ben de sanmam... gidelim olric...
-Gidelim efendimiz…...


ve ben olric düşmeseydim düşlerimin sırtından zaten inecektim......


-Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı olric?
-Oklarımız bitene kadar efendimiz....


- bu yol nereye çıkar olric?...
- hiçbir yere efendimiz...
- hiçbir yer neresidir olric?...
- doğru yerdir efendimiz...
- gidelim mi?...
- vardık efendimiz......


- sustu mu olric?
- sustu efendimiz...
- biz de susalım mı olric?
- siz bilirsiniz efendimiz...
- bizi susmasına kabul eder mi olric?
- eder efendimiz......


- sevelim mi olric?...
- sevmek nedir efendimiz?
- sevmek vazgeçmektir olric..
- vazgeçtiyseniz sevelim efendimiz......


- Gidelim mi olric?
- Gidelim efedimiz ....
- Nereye olric?
- O'na efendimiz...
- O nerde olric?
- Kalpte efendimiz..
- Gidelim olric...

17 Ocak 2011 Pazartesi

Nihat DAĞLI notları...


"Akıntıya kapılmamak adına direnç gerekiyor, akıntıya karşı kürek çekmek durumundayız. Akıntının yönünü değiştiremeyebiliriz.Fakat anacak bu şekilde davranmakla akıntıyı kabullenmekten kurtuluruz. En azından akıntıya alışmayız...

Kiergard: İnsan,sonsuzluk ile sonlunun, geçici ile kalıcının, özgürlük ile zorunluluğun bir sentezidir, kısaca bir sentezdir. Varoluşun özü, sonsuzluk özlemiyle yanan insanın sonluluk çırpınışıdır.


Dağ başında bir çocuk gibiyiz. Yazılan her yazı, yayımlanan her kitap dadağ başında yakılan bir ateştir.

Aşk acıdır dostum ve en az hayat kadar da cömerttir... Ölçmeden verir, peştemal dolusu kalp ağrısını. Ve dostum bu öylesi bir acıdır ki, kimi zaman mutlu kılar,kimi zaman perişan...

Platon: Aşık adam hüzünlüdür, kendisiyle derdi olduğu için , devletin bekası ve gelişmesi üzerinde yoğunlaşamaz.

Mustafa Özel: Aşık olduğun için şiir okuyorsun diyenlere şiir okuduğum için aşığım dermiş.

Her yenilgi mağlubiyet değildir. her galibiyetin zafer olmadığı gibi...

İnsanların çokbilmişliğine bakmayın öyle herkes aynı cevapları tekrarlıyor. Birkaç cümleden oluşan, yaralara merhem olmayan, duya duya anlamsızlaşan o cevapları ne yapacaksınız ki?
Varoluşuna dair sorular geliştirmeyen, dolayısıyla cevapları da olmayan biri var olabilir mi?

BAMTLİNDEN bamtelime dokunanlar...


- Yapılan bir yanlışı bir de hadis-i şeriflere dayandırarak savunmaya kalkışmak demogojidir, günahı ikiye katlama ve tevbe kapısını kapama demektir. Mesela, bazı kimselerin plaj gibi yerlere gidip günahlara girdikten sonra “Çocuklarınıza yüzmeyi, atıcılığı ve biniciliği öğretin” hadisini okuyarak yüzmenin faziletini anlatmak suretiyle bu kabahatlerine mazeret uydurmaları demogojidir, günahı katlama ve tevbe kapısını kapamadır.

- Maddî virüsler için sürekli bir değişim söz konusu olduğu gibi, manevî hastalıklara sebep olan virüsler de zamana ve şahsa göre değişiklik arz edebilir. Nur Müellifi, “Hücumât-ı Sitte” adıyla meşhur risalesinde şeytanların en tehlikeli altı tuzağını nazara vermiş; “hubb-u cah, korku, tama’, ırkçılık, enaniyet ve tenperverlik” olarak sıraladığı bir kısım şeytanî hücumlara karşı müdafaa yollarını göstermiştir. Bu türlü virüs, zaaf ve boşlukların biri ya da birkaç tanesi her insanda bulunabilir. İnsan, Allah’ın rızasına ve ahiret saadetine yürüdüğü yol güzergâhını emniyete alabilmek için bu boşluklarının farkında olmalı ve her adımını dikkatle atmalıdır.


- İnsanın gönül dünyasını yavaş yavaş harap eden, manevî melekelerini birer birer öldüren hastalıklardan biri de övülmeyi sevmek ve her fırsatta methedilmeyi istemektir. Hep üstün sıfatlarla anılmak, medh ü senâlarla yâd edilmek ve sürekli iyilikler, meziyetler ve başarılarla nazara verilmek arzusu tedavisi zor bir kalb marazıdır. Mü’minler arasında da hakkında methiyeler yazılmasını ve övgüler sıralanmasını dileyen insanlar olabilir; fakat, kibir, gurur ve bencillikten kaynaklanan methedilme isteği daha çok müşriklerde ve münafıklarda görülen bir ruh hastalığıdır.

- Hakiki mü’min teveccüh, iltifat ve övgülerden memnun olmamalı; kendisini medh ü sena edenleri uyarmalıdır. O, medhedilmeyi hakaret kabul edecek kadar bu meselede kararlı durmalıdır. Nefsin hoşuna gidecek ve ona meltem gibi gelecek medh ü sena, takdir ü taltif esintilerini ruh tepkileriyle tadil edip bir hortum, bir tsunami gibi görmeli ve ondan kurtulmaya çalışmalıdır.

- Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Bir dirhem ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır.” Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya ve yalnızca Cenâb-ı Hakk’ın rızasını esas maksat yapmak icap eder; büyük-küçük her iş O’nun hoşnutluğu gözetilerek ortaya konmalıdır.


M.Fethullah Gülen HocaEfendi 10.01.2011

16 Ocak 2011 Pazar

Zihnim Bulanıyor..


Yazmaya bu kadar direnebildim...
Direndim zira ne kelimeler geldi aklıma ne de sesler döküldü dilimden boşluğa...
Bilmediğim anlayamadığım ve bir süre sonra o sükuta alıştığım bir halet vardı bünyemde, yazmamı engelleyen örseleyen ve dizginleyen.Hala var! Hala kelimelerin izdüşümü olmuyor parmaklarıma. Hala sessiz kaldı dudaklarım yoldaşlıkta. Hala sükut hakim dünyama...
Dostlarımın , yoldaşlarımın üzülmesine dayanamam kaldırdı hüznümü biraz. Ve sonra yine hüzün daim oldu siretimde ve suretimde...
Yorgunluk mu dedim kalbime.İnsanların yorgunluğu mu? Dinlemenin ve anlatamamanın yorgunluğu mu? Tesir etmiyorum diye mütessir olma mı? Ama bu günlerin özünde tesir etme derdi yok ki...Hey gidi denilen günlerde üstüne düşeni yapma var... Hocamın Şişen gözlerinde, düşen her damla göz yaşında, Resullullah(sav) sevgisi ile inleyen ruhta müteessir olma yok unutma,aldanma...
Anlatamamanın ataleti mi dedim... Hicret muştulandığında kurduğun hayaller ve beklentilerinin çakışması mı Azerbaycan da? Bu soruma da vazifenin vasfını ne derece vasiflandın da beklentilerin geldi aklına dedi bir ses...
Sonra aldığın yergiler mi dedim nefsime seni üzen, seni böyle harap eden, başkalarının övgü alıp da senin yerilmenden mi kaynaklanıyor; yani başörtünden uzaklık değil de, etrafındaki imansız insanlar değil de, talebelerinin terbiyeleri değil de, valideynlerin değil de, temsil keyfiyetin değil de, ızdırapsızlığın ve hadi şahsın bari olsun şahsi günahların hadi o da olmadı HARAMla kirlettiğin gözlerin değil de SENİ ÜZEN ALDIĞIN YERGİ İSE... Rabbim sen bu can a bu facir e övgü nasip etme derim... Sen bu facirin hubbu cahını yergiyle terbiye et derim...
Sonra mesullüğüm geldi oturdu yine aklıma... Mesul olduklarım... İlayı Kelimetullahım... Yapmam gerekip de yapamadıklarım ama buna rağmen insanların hüsn ü zanları... Temsil ettiklerim ama bununla makusen mütenasip MANEVİ DİNAMİZMDEN uzaklığım...
Sonra samimiyetsizliğim geldi aklıma yüreğim burkuldu...
Nefsime plesenk olmuş bedenim geldi aklıma nasıl emanete ihanet ettiğim..
Sonra bir mum namzetliğiyle gönderilmem geldi bu diyarlara ve kendi kabzlarımla bünyeleri kabzlara sürüklemem...
Sonra bu yazıyla hicretten soğutur muyum dedim acaba...
Yok dedim en sonunda yazmalıyım... Yazarak melankolimi dağıtmalı zehrimi damıtmalıyım K.Sayar ca.
Yazdım işte.. Ne kelimeler düştü yadıma ne hayal burçlarında gezdirdim sizleri...
Belki okuyanları bile sürükledim kabza...
Ne yapayım ki başka Refiğim yok benim REFİK İ ALAM O!
Hangi huzura gideyim ki HUZUR i PAKIM O!
Hangi tabib e gideyim de facirliğimi MÜMİN,SALİH liğe çevirsin TABİBİM O!
Geldim işte yine yarım yamalak kelimelerle tüm melankolimle...SEN bilirsin halimi sen tanırsın şu faciri...Geldim yine SANA kapkara ellerle ve kapkara bir kalple...
Bir ben var benim içimde benden öte benden ziyade...

15 Ocak 2011 Cumartesi

HİCRET sevdası...

Yine yeni yeniden gitmeyi istemek değil bilirim hicret...
İhtiyaç olan yerde kalmak gidilmesi gereken yerde gitmektir bilirim...
HİCRET ben de bir sevda diye bildim aşkımı o heyecanı mı o bildim...
Peki şimdi niye bu şevk kırılır oldu ey can!
Peki neden gitmek....
Başka diyar arzusu geldi hatrına ey can!
Başka diyarlar sevdalar özlemler düşmesin aklına..

10 Ocak 2011 Pazartesi

KYK delisi:)

kızıyorum kendime ama Eminem dinleyesim var:(:(
nınını nı nının nı:)

3 Ocak 2011 Pazartesi

Sadece...


Sadece diyorum ki;
Beni Sensiz koma

Sadece diyebiliyorum ki
Beni SEnin yolunda olanlardan ayrı koma

Sadece istiyorum ki
Sensizlikle bu kıtmiri sınama

Sadece biliyorum ki
Sen olmadan ben kalırım yaya

Sadece hissediyorum ki
Sen varsın bu acizde

Sadece ben değil
Tüm zerratım benleşiyor
Ve diliyor Rabbim Seni
Senin Sevgini
Senin sevdanı
Hakikatını...

Ben bir Sadeceyim Rabbim
Sadece ben bir KITMİRİM Rabbim
Kimzsesiz değilim;
Bilirim ki
SEN varsın Rabbim...

2 Ocak 2011 Pazar

Sen-sen-sen



Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden...
Dağ başı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter...

Huzur ellerinin güzelliğidir.
Gözlerin karşımda mutluluk denizi.
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Sen bölsen yeter...

Yüreğim seninle yaylalar kadar serin
Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam
Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
Sen dolsan yeter...

Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
Bende sabır, sende naz...
Gündüzünden vazgeçtim, düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter...

Duymasa da hiç kimse
Şâir gönlümün, sende karar kıldığını.
Ve içimin şerha, şerha yarıldığını
Sen bilsen yeter...

Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi.
Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek.
Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,
Eğilsen yeter...

Yavuz Bülent Bakiler